Arapça, halktan uzaklaşıp, onlardan ayrı yaşamak anlamında bir kelime. Müride başlangıç hâlinde uzlet gerekir. Bu, halkın onun şerrinden veya o, halkın şerrinden kurtulsun diye değildir. Bu, kötü ahlaktan uzlet (ayrılmak) tır. Vatanı değil, sıfatları değiştirmek esastır. Cüneyd “dinini selâmete, bedenini ve kalbini rahata erdirmek isteyen, insanlardan ayrılsın. Zira, bu zaman vahşet zamanıdır, akıllı olan vahdeti uzlette arıyandır” der. Kur’an’da uzleti anlatan bazı ayetler şunlardır: “Sizi ve Allah’tan gayrı çağırdıklarınızı terkediyorum” (Meryem/46), “Onları ve tapmakta olduklarını terkediniz” (Kehf/16). Uzletin karşıtı ihtilal, halka karışmayı ifade eder. Ancak tasavvuf ehlinin büyük çoğunluğu “insanların içine karışıp onların ezalarına sabreden kişi, insanlara karışmayıp, ezalarına sabretmeyen kişiden daha hayırlıdır” (Tirmizi, İbn Mâce), hadis-i şerifini temel alarak, insanların arasına karışmışlardır.Uzlet uygulaması, hayat akışı içerisinde küçük zaman dilimlerinde iç, murakabe, iç muhasebe için yapılır. Ömür boyu uzlet yapan sûfiler parmakla gösterilecek kadar azdır. O da sûfinin içinde bulunduğu kendine özgü hâlden kaynaklanan bir husustur. Genel değildir.