Arapça, birine yaklaşma, yakınlık, akrabalık (vavın esreli şekliyle) imaret, sultanlık, hüküm, valilik, vb. anlamları ihtiva eden bir kelime. Nefsinden fani olduğunda, kulun Hak ile hareket etmesi, Kur’ân-ı Kerim’deki “Allah mü’minlerin velisidir” (AIİ-imran/68) âyetine göre, tüm inananlar Allah’ın dostudur. Allah’ın, kulunu dost edinmesi, onun üzerinde isimleriyle tecelli etmesidir. Yine bu tecelli, hal, ilim, zevk vs. gibi şekillerde olabilir. Velayetin zirvesi, kulun halkın, zamanî durumlarına göre işlerini idare etmek üzere, Hakk’dan halka irca olunmasıdır. Hz. Peygamber’den (s) önce, halkı Hakk’a çağıran kişilere Resul denirken, O’ndan sonra bu görevi yapanlara, Hz. Resulullah (s)’in halifesi adı verilmiştir. Ancak bunların daveti, kendi nefsine dayanarak değil, Hz. Muhammed (s)’e uyarak olur.
Dört türlü velayet vardır:
1. Velâyet-i uzma: Son peygamber (s)’in velayeti,
2. Velâyet-i kübrâ: Diğer peygamberlerin velayeti veya ceberûtî velayet,
3- Velâyet-i vüstâ: Melekütî velayet, evliyanın velayeti
4-Velâyet-i suğra: Müminlerin velayeti.