Arapça, var olmak varlık ve bulmayı ifade eden bir kelime. Sâlik beşerî vasıtalardan fani olunca Hakk’ı bulur. Kasanı vücudu, ‘Hakk’ın, zâtıyla zâtını bulmasıdır ki, bu yüzden Hazret-i Cem’e, Hazret-i vücûd denir” şeklinde tanımlanmıştır. Varlığı, bulmayı, ifade eden üç tasavvuf terimi, aralarındaki nüanslarla şu şekilde birbirlerinden ayrılırlar:
Vecd : Aşkla cezbeye düşmek ki, kendiliğinden olur.
Tevâcüd : Kendiliğinden olmaksızın, sâlik’in zorlamasıyla elde edilen bir hâldir.
Vücûd : Vecd ve tevâcüdün ötesindedir. Hak’la Hak olmak. Vücûd makamındaki sâlikin vecd ve tevâcüde iltifatı yoktur, zira vücûd, vecd ve tevâcüdden üstündür. Kısaca, hakikat sultanı ortaya çıkınca, beşerî vasıfların yok olmasına vücûd denir. Vücûdla ilgili bir takım terimler daha vardır ki onlar da şunlardır: Vücûd-ı Küllî: Küllî varlık. Vahdet-i vücûd: Bkz. Vahdet-i vücûd. Varlığı vücûd-ı mutlak: Mutlak varlık. Vücûd-ı Baht: Sırf varlık. Vücûd-ı Mukayyed: Varlığı vücûd-ı Mutlaka bağlı varlık, ki bu varlıklara vücud-ı müfaz (feyze mazhar olmuş varlık), vücûd-ı zıllî (gölge varlık), zahir-i Hak (Hakk’ın ortaya çıkan yönü, dışı) vs. gibi isimler de verilir.
Meratib-i Vücûd : Varlık mertebeleri, Ehl-i vücûd: Vûcûdçular, eşyanın dış yüzünü ve mahiyeti dediğimiz içi yüzünü keşfen bilenler.
Mevcûd-ı Hakikî: Allah.
Mevcud, mevcudat: Mahlûkât.