Yakup Kadri, 1833’te Manisa’yı işgâl eden Kavalalı İbrâhim Paşa’ya katılıp Mısır’a giden Abdülkâdir Bey’in ve Mısır’da İbrâhim Paşa’nın konağında tanıştığı İkbâl Hanım’ın oğlu olarak Kâhire’de dünyaya geldi. Âilesinin Türkiye’ye dönmesi sonrasında ilk mektep eğitimini Manisa’da tamamladı. Babasının ölümü üzerine annesinin Mısır’a dönmesiyle, İzmir’de sürdürdüğü ve yarım kalan eğitim hayâtına İskenderiye’de devam eden Yakup Kadri, II. Meşrûtiyet’ten kısa bir süre önce âilesinin İstanbul’a gelmesiyle yüksek öğrenimine burada Mekteb-i Hukuk’ta devam etti; fakat bitiremedi.
İsviçre’de üç yıl tüberküloz tedâvisi gördükten sonra 1919’da İstanbul’a dönüp 1894’ten beri neşredilen Türkçü İkdam gazetesinde Millî Mücâdele yanlısı yazılar yayınlamaya başladı ve 1921’de Ankara hükûmetinin dâvetiyle Anadolu’ya geçti. Yunan ordusunun yıkım ve zulmünü incelemekle görevli Tetkik-i Mezâlim Heyeti’nde görev alarak Batı Anadolu’da dolaşan ve 1923’ten 1934’e kadar on bir yıl milletvekilliği yapan Yakup Kadri, 1932 – 1935 yılları arasında yayınlanacak ve Türk fikir hayâtında Kemalizmin millî bir ideoloji olarak işlenmesi rolünü üstelenecek Kadro dergisinin kurucuları içinde yer aldı. Atatürk’ün onayı ve girişimiyle neşredilen bu dergi, daha sonra, yine onun müdahalesiyle kapandı ve Yakup Kadri Tiran’a elçi olarak gönderildi. Böylece bu vâdideki anılarını Zoraki Diplomat adıyla kitaplaştıracağı yirmi yıl kadar sürecek diplomatlık hizmeti başlamış oldu. Tiran sefiriyken Arnavutluk’un İtalya tarafından işgâli üzerine Prag’a atanan; fakat burası da Almanlar tarafından işgâl edilince Lahey’e gönderilen Yakup Kadri, buranın da işgâliyle bir süre açıkta kalsa da Tahran ve Bern sefirlikleriyle meslek hayatını sürdürdü. 27 Mayıs ihtilâlinden sonra CHP milletvekili olsa da, partisinden, Atatürk’ün yolundan ayrıldığı gerekçesiyle kısa bir süre sonra istifâ etti.
Fecr-i Âtî edebiyat topluluğu içinde ilk eseri Nirvana adlı piyes olan Yakup Kadri, Genç Kalemler, Dergâh, Türk Yurdu, Yeni Mecmua gibi pek çok dergide daha ziyâde eleştiri yazılarıyla temâyüz etmiştir. Balkan Savaşları öncesinde Yahya Kemâl’in nev-Yunânîlik anlayışından da etkilenen yazar, zorlu savaş yıllarından sonra ferdiyetçi sanat anlayışını bırakarak Türkiye toplumunun son bir asırlık serencâmını kendi kişisel hayât öyküsünden çeşitli sahnelerle ele alacağı, Fransız edebiyâtından etkiler taşıyan toplumcu eserler vermeye başlamış ve bu vâdideki dönem romanlarıyla tanınmıştır. 1920’de İkdam’da tefrîka edilen Kiralık Konak, nesiller arası çatışmayı Batılılaşma ekseninde inceler. Onun devâmı olan Sodom ve Gomore ise işgâl İstanbul’unu ve şehrin o vasattaki – adından da anlaşılacağı üzere – tefessühünü anlatır. 1932’de yayınlanan Yaban, Anadolu köylüsünü Millî Mücâdele karşısında kayıtsız ve şuurdan yoksun gösteren bir tablo ortaya koyar. Böylece Anadolu hareketinin halka değil aydın bir zümreye dayandığı düşüncesini de neşreden bu romana yayınlanışından on yıl sonra CHP roman ödülünün tevcih edilmesi de ilginçtir. Ayrıca Yaban dolayısıyla köyü ve köylüyü tanımadığı yolunda eleştiriler almış, bilhassa romanın ilk baskısında bahsettiği “geviş getiren boz eşek” onun bu bilgisizliğinin metaforu olarak kullanılmıştır. Kaldı ki onda, her ne kadar toplumcu olsa da yetiştiği vasat dolayısıyla halkın geri tabakalarına karşı bir sakınganlık söz konusudur. Bunu, “Küçük olsun, büyük olsun, kadın olsun, erkek olsun burada ilk rast geldiğim her kişiye, hatta ilk girip çıktığım her yere karşı mutlaka böyle bir huylanma ve irkilme krizine tutuluyordum.” sözleriyle Manisa’daki çocukluk evresini anlatırken dile getirmiştir. Oradaki okul hayatında “vücutları sabun ve su yüzü görmemiş, üstleri başları pejmürde, ayakları çıplak bir alay çocuğun” kendisinde yarattığı “gönül bulantıları ve baş dönmeleri”nden de bahsetmiştir. Yakup Kadri’nin çoğu Batı Anadolu’da geçen ve köyü, köylüleri konu alan hikâyelerinde de hurâfe ve geçmiş örflerin câhil bıraktığı köylüler, “emsalsiz bir elem diyarı olan Anadolu” manzarasının figürleri olarak karşımıza çıkarlar. Ona göre, “Bizantik ruh”, “şarkkârî keyf”, “kanun, had, ölçüt tanımayan kesif, koyu, ağdalı zevkler” bütün Anadoluluların alemleridir. 1937’de çıkardığı Bir Sürgün’de, Avrupa’daki Jön Türklerin mâcerâsını ele alan Yakup Kadri’nin, 1956’da yayınlanan Hep O Şarkı adlı eseri ise bir Abdülhamid devri romanıdır. Yakup Kadri ayrıca tiyatro, hikâye gibi diğer edebiyat mecrâlarında da eserler vermiştir. Bunların dışında 1934’te yayınladığı Ahmed Hâşim ve 1946’da yayınladığı Atatürk adlı eseri, monografik içerikli değerli anılar olarak külliyâtı arasındaki yerlerini almışlardır.
Göktürk Ömer