“(Allah’ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha, 1/5)
Namazda her rekâtta okuduğumuz Fatiha suresinin bu beşinci âyetinde ibadetin yalnız Allah’a yapılacağı ve yardımın ancak O’ndan dilenileceği, böylece biz mümin-lerin ancak Allah’a kulluk edecekleri vurgulanmaktadır. Allah’a karşı olan “kulluk” görevimiz O’nun emirlerine itaat ve yasaklarından kaçınmakla olur. Kulluğun baş-langıcı kötülüklerden ve yasaklardan uzak durmaktır. Bizi günahlardan alıkoyacak, Allah ile olan bağlarımızı güçlendirecek ve bize iyilikleri yapmamız konusunda güç kazandıracak olan şeyler ise, ibadetlerimizdir. İbadet olmadan kulluk olmaz. Rabbi-mize şükretmenin yolu ibadetten geçer. Bu itibarla bir müminin Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmesinde iki husus öne çıkar: Bunlardan birincisi Allah’ın yasak kıldığı şeyleri ve kötülük işlemekten uzak durmak. İkincisi Allah’a karşı ibadet gö-revlerimizi yerine getirmek. Yani Allah ile bağımızı güçlendiren namaz, oruç, zekât ve hac gibi belli bir şekle, vakit ve mekâna ait bağlı ibadetlerimizi ancak Allah için yapmaktır.
Dinimizde bizi Allah’a yaklaştıran ibadetlerimiz yanında her güzel iş de ibadet olarak kabul edilir. Bu itibarla iyi bir kul olabilmek için bütün varlıklarla olan ilişki-lerimizde güzel ahlakla muamele etmeliyiz. İnsanlığın kötülüğüne olan her şeyden uzak durup, kötülüğün yok edilmesi için mücadele etmeliyiz. Öldürmek, aldatmak, hile yapmak, haksızlık yapmak, gasbetmek, başkalarının iffet ve haysiyetine zarar verecek söz ve davranışlarda bulunmak, başkasının mahremine göz dikmek, kötü gözle bakmak, zina ve iftirada bulunmak, yol kesmek gibi toplumun huzurunu baltalayan her fiilden bir mümin olarak uzak durmamamız kulluğumuzun bir ge-reğidir. Diğer taraftan yeryüzündeki doğal dengeyi bozan her türlü iş ve davranışın da kötülük olduğunu bilmemiz gerekir. Bu itibarla doğayı kirletmek, tahrip etmek, yangınlar çıkarmak, bilinçsizce ormanlara ve su kaynaklarına zarar vermek gibi can-lı cansız her türlü varlığın dengesini bozan fiillerden uzak durmalıyız.
Bir mümin olarak vicdanımızı daraltan her türlü davranışımızı sorgulayarak ne-fis muhasebesi yapmalıyız. Zira Allah’a kul olmanın özünü iyi ve güzel olan işlere “içtenlikle” yönelmek oluşturur. İyiliğin özünü de “samimiyet” oluşturur. Yaptığımız güzel bir fiilin Rabbimiz katında iyilik olarak yazılmasının ilk koşulu niyetimizin halis ve içten olmasıdır. Yüce Yaratıcımızın hoşnutluğunu düşünerek yapacağımız her türlü güzel fiil, aynı zamanda kulluğumuzun temelini oluşturan bir “iyiliktir”.
Bir mümin olarak “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” ayeti gereği her şeyimizde dürüstlüğü esas almamız gerekir.
Demek ki Allah’a kul olmak kulluğun gereklerini yerine getirmekle olur. Allah’a kulluk, şeytana ve şeytanî işlere, nefsimizin kötü arzularına, menfaate, servet ve şöhrete kul olmaktan kurtulmakla ve böylece her türlü kötülükten uzak durmakla başlar. Diğer insanlara, canlılara ve doğaya zarar vermekten uzak durmakla devam eder. İbadetleri sadece Allah için yapmakla zirveleşir. Rabbimizin “Sana ölüm gelince-ye kadar Rabbine kulluk et.” (Hicr, 15/99) emri gereği mümin ölünceye kadar Allah’tan başkasına kulluk etmemek için erdem mücadelesini devam ettirir. Bir mümin için dünya ve ahiret saadeti de ancak bu yolla kazanılır.