Halvetiyye’nin kollarındandır. Mısır’da yayılmıştır.…
MoreBurhaniye’nin kollarından biridir. Seyyid Şihabeddin Abdü’l-Abbas Ahmed b. Osman eş-Şernûbi’l-Maliki’l-Burhanî (ö. 994/1586) tarafından kurulmuştur.…
MoreArapça, isimlerin şahitleri demektir. Eşyanın şevâhidi, dış âlemde haller, vasıflar ve fiiller sebebiyle, görülen farklılaşmadır. Rızık verilen (merzûk), rızk vericiye; diri dirilticiye; ölü öldürücüye şehâdet eder.…
MoreArapça, Hakk’ın şâhidleri demektir. Bu, dışta var olarak bulunan âlemin hakikatleridir. Zira, mükevvini (yaratıcıyı) gösterir.…
MoreArapça, tevhidin şahitleri demektir. Tevhidin şevâhidi de, eşyanın ta’ayyünleridir. Herşeyin, kendisini başkasından ayıran, kendine özgü bir ta’yin ile ehadiyyeti vardır.…
MoreArapça, iştiyak ve özlemi ifade eden bir kelimedir. Kalbin, sevgilisine kavuşmak üzere çekilişine, veya sevgili anıldığında kalbin heyecanlanmasına şevk denir. Kalbdeki şevk, lambadaki fitile, Aşk da ateşteki yağa benzer. Allah’a iştiyak duyanın…
MoreEbu Muhammed Yunus b. Yusuf eş-Şeybanî (öl. 619/1223) tarafından kurulmuş bir tasavvuf okulu.…
MoreÇılgın, deli, aşk hastası (delice aşık) anlamında Farsça bir kelime. Cezbe halindekiler, meczublar, şiddetli sevgiyle coşup kendisinden geçenler için, bu terim kullanılır.…
MoreArapça, Allah rızası için bir şey anlamındadır. Tasavvuf tarihinde çok az bir kısım tasavvuf erbabı, nefs terbiyesi için, müridlerini, geçici bir süre bir şeyler toplamaya yollarlardı. Onlar da “şey’en lillah” diyerek keşkülleriyle…
MoreArapça, önder, kabile başkanı, yaşlı adam anlamına gelen bir kelime. Tasavvuf okulu liderlerine şeyh denir. Şeyhler, kulu Allah’a Allah’ı kula sevdirmek isteyen kişidir. Fonksiyonu bakımından, müridleri halle terbiye etmesi bir yana bıkakılırsa,…
MoreŞeyhlerin oturdukları posta, “Şeyh Postu” denir. Bu post, tüylü koyun derisinden olup, toplantı yapılacak mahalde en önemli yere serilirdi. Mihrab bulunan yerlerde, mihrabın sağına konurdu. Mevlevî şeyhlerinin kırmızı renkli postları kapıya göre,…
More: İmarethaneleri yöneten misafirleri karşılayıp ikramda bulunan zata şeyh-i imaret denirdi.…
MoreMecazi bir tabir olup şeytan anlamındadır. Bir Hadis-i Şerifte, şeytanın boynuzlarının Necid’den zuhur edeceği kaydedilir. Tabirin dayanağı muhtemelen, bu hadisi şeriftir.…
MoreUlâd Sidi Şeyh Şâzilî’ye dayandırılan bir tasavvuf okulu (XIX. yüzyıl).…
MoreArapça en büyük şeyh demektir. Mutasavvıflar, Muhyiddin bin Arabi Hazretlerini büyük bir tasavvuf önderi saydıkları için, ona, “şeyhu’l-ekber” demişlerdir.…
MoreHarem-i Şerifte Halife tarafından görevlendirilen zata, şeyhu’l-Harem denir. Hac yolu üzerinde bulunduğu için Şam valileri hakkında da bu tabir kullanılırdı. İman ise öyle ki, Şeyhu’l-Harem olsa, Kur’ân’ı yakar, Kabe’yi beytü’s-Sanem eyler. Yenişehirli…
MoreArapça-Farsça şeyhin oğlu anlamında bir terim. Tarikat şeyhlerinin erkek evladına da şeyhzade denirdi. Bu, halk arasında hafifletilerek Şehzade diye telaffuz olur.…
MoreTerakki sırasındaki cem’u’l-farka denir. Bu yükseliş (Terakki) Vahidiyet Hazretinden, Ehadiyet Hazretine doğrudur. Zıddı Sadeu’ş-Şi’b’dir, ki Ehadiyyetten Vahidiyete iniştir. Fenadan sonra davet ve başkalarını kemale erdirmek üzere, beka haline geçiş, Sadeu’ş-Şİ’b olarak değerlendirilir.…
MoreSühreverdiyye’nin kollarından biri olup, Şihabüddin Ebu Hafs Ömer b. Muhammed es-Sühreverdî el-Bekrî (öl. 632/1234) tarafından kurulmuştur.…
MoreHacı Bayram, insanın seziş yüceliklerinden kaynaklanan şiir hakkında şunları söyler: “Nazm evliyanın keramatındandır” Tasavvuf erbabı şiiri zorlama ile değil, hal ile söyler. Sûfîler, rumuz ve istiareli anlatımlarla, içlerinde bulundukları halleri şiirle anlatırlar.…
MoreTürkçemizde de kullanılan Arapça bir kelime. Tasavvufta bela gelince, belayı gönderen Allah, kula şikayet edilmez, şikayet, Hz. Yakub (a)’un yaptığı gibi, (Hüznümü, kederimi ancak Allah’a sızlanırım, Yûsuf/86) yine belayı gönderen Allah’a yapılır.…
MoreŞikeft, Farsça mağara demektir. Eskiden yolculuklarında mağaralarda kalmaları, sûfîlerin şikeftiyye diye anılmalarına neden olmuştur.…
MoreEbu Abdullah Muhammed Şinnavî (ö. 1208/1 61 9)’ye dayandırılan bir tasavvuf okulu, Ahmediyye’nin kollarmdandır.…
MoreAr ve namus bir şişe gibi, kırıldı mı, bir daha tamir edilemez. Kalp, ar ve namus bakımından şişeye benzetilmiştir.…
MoreFarsça, acele etmeyi ifade eden bir kelime. Makamlardaki marifet ve inceliklerin farkına varmadan gerçekleşen seyr. Bu seyr, bazen cezbenin etkisi ile, bazen de salikin amel ve ibadet etmesi, riyazet ve tasfiye ile…
MoreFarsça, güzellerin insanların hoşuna giden üslubu, tavrını ifade eden bir kelime. Cemal ve Celal tecellileri, arada bir ortaya çıkan hafif cezbe.…
MoreArapça, ün sahibi olmayı ifade eden bir kelime. Makam sahibi olma ve riyaset tutkusu. Tasavvuf yolunun önde gelenleri, bir insanın nefsinden en zor, en son çıkan hastalığın, riyaset olduğunu kaydetmişlerdir. Riyasetin, rüyaların…
MoreMakam, mal, mülk, pek çok kişinin düşmanlığını cezbeder. Tasavvuf erbabına göre, keşif, keramet ve ledün bilgisiyle tanınmak da, sıkıntılı bir şöhrettir. Zira kişiye bir tür benlik verir, etrafta toplanan insanlardan huzuru kaçar.…
MoreAhmediyye’nin kollarından olup Şemsuddin Muhammed b. Muhammed b. Şuayb b. Ahmed Ali el-Hicazî eş-Şuaybî (ö. 1040/1630) tarafıhndan kurulmuştur.…
MoreNeşeli, cilveli vs. gibi anlamları olan Farsça bir kelime, ilâhî cezbe, İlâhî tecelli.…
More