Hac ve umre için gelenlerin ihrâma girdikleri mevki, yer. Mîkâtlar şunlardır: Zülhuleyfe, Zât-i irk, Cuhfe, Karn (Karen) ve Yelemlem. Medîneliler, Zülhuleyfe’den; Bağdâd -Basra ahâlisi Zât-ı irk’ten, Şam ahâlisi Cuhfe’den ve Necid halkı…
MoreMescid, câmi vb. ibâdet yerlerinin kıble tarafında imâmın namaz kıldığı yer. İmâmın mihrâb içinde durması mekrûhtur. Ayakları, mihrâbın dışında olunca, mihrâb içine secde etmesi mekrûh olmaz. (Halebî) Mihrâbı bulunmayan, hesab, yıldız gibi…
MoreYerilen, kötülenen, beğenilmemiş, çirkin. Kâfirlerin yaptıkları ve kullandıkları şeyler iki kısımdır: Birisi âdet olarak yâni her kavmin her memleketin âdet olarak yaptıkları şeylerdir. Bunlardan haram olmayı p, insanlara faydalı olanları yapmak ve…
MoreVefât etmiş, ölü. Bir kimse mü’min kardeşinin kabrini ziyâret verirse, meyyit onu tanır ve selâmına cevab verirb eder ve kabir yanında oturursa ve selâm (Hadîs-i şerîf-Kitâbü Şerh-us-Südûr) Meyyitin mezardaki hâli, imdâd diye…
MoreEfendimiz mânâsına bir büyüğe karşı söylenen hürmet ve saygı ifâdesi. Tahrîmen yâni harama yakın mekrûh olan şeyi terk etmek vâcibdir. Mevlânâ Bahr-ul-ulûm, Erkân-ül-erbea kitabında diyor ki: “Tahrîmen mekrûh olan şeyi terk etmek…
MoreYardımcı ve koruyucu olan Allahü teâlâ. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: … Biliniz ki Allah sizin mevlânızdır. O, ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcıdır. (Enfâl sûresi: 40) De ki: Allah’ın bizim için…
MoreDurak durulacak yer; kıyâmette ölülerin diriltildikten sonra toplanacakları yer; Arasât meydanı, mahşer yeri. (Bkz. Mahşer) Âhirette, peygamberlerin, kendilerine inen kitâblarını okumaları tamâm olduktan sonra, bir nidâ (ses) gelir ki: “Ey mücrimler (kâfirler)…
MoreYer, mahâl, makam. Suyun bakliyâtı yetiştirmesi gibi, mal ve mevkî sevgisi de, kalbde nifâkı münâfıklığı yâni için dışa uymamasını) yetiştirir. (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn) İki aç kurdun saldırdıkları zaman, koyun sürüsüne verdikleri zarar,…
MoreVehmolunmuş, aslı esâsı yokken zihinde kurulmuş olan, kuruntuya dayanan. Hayâlî. (Bkz. Vehm) Dışarıda bir şeyi görmek tatlı geldi ği gibi, onun aynadaki hayâlini görmek de tatlı gelmekte, sevilmektedir. Hâlbuki, o şeyin kendisi…
Moreİhsân, bağış, Allahü teâlânın kuluna ihsânı. İlim iki çeşittir. Biri verâset, biri de ledün ilmidir. Verâset ilmi çalışarak elde edilir. İlm-i ledün ise, Allahü teâlânın ihsânıdır. Çalışmadan elde edilir. İlâhî bir mevhibedir.…
MoreVar olan şeyler, mahlûklar, yaratıklar. Bütün mevcûdât; cansızlar, nebâtât (bitkiler) ve hayvânât olmak üzere üç cinse ayrılır. Bütün bunları yaratan Allahü teâlâdır. Hayvan cinsinin en kıymetlisi, en şereflisi insandır. Her cinsin nev’ileri…
MoreKalbe gelen zevkler, vecdler (mânevî coşkunluk halleri). (Bkz. Vecd) Tasavvuf yolcularının, bu yolculukta gördükleri ahvâl (hâller), mevâcid, ulûm (ilimler) ve mârifetler; imrenilecek, istenilecek şeyler değildir. Hepsi evhâm (vehimler) ve hayâlât (hayaller) gibi…
MoreSekiz Cennet’ten üçüncüsü. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Îmân edip de sâlih amel i şleyenler için, yapmış oldukları iyi amellere karşılık konak olmak üzere Me’vâ Cennetleri vardır. (Secde sûresi: 18)…
MoreÖzürsüz, tembellikle kılınmayan, terk edilen namazlar. Farz namazları özür ile kaçırmak günah olmaz ise de, hemen kazâ edilmesi lâzımdır. Özür ile kaçırılan namaza fâite denir. Özürsüz, bir namazın vaktini geçirmek büyük günâh…
MoreKendisine tâbî olunan, uyulan. Peygamber efendimize uymanın en yüksek derecesi; insan vücûdunun her zerresinin tâbi olmasıdır. Tâbi, metbû’a o kadar benzer ki, tâbi olmaklı k aradan kalkar. Bunlar da, sanki Resûlullah sallallahü…
MoreSağlamlık, dayanıklı olma. Türklerde önce, itâat (söz dinlenme, emre uyma) duygusunu kırmak ve mânevî râbıtalarını (bağlarını) parçalamak, dînî metânetlerini zayıflatmak îcâb eder. Bunun da en kısa yolu, an’anât-ı milliyye (millî geleneklerine) ve…
MoreFizik ve akıl ötesi. Beş duyu organıyla ve tecrübeyle anlaşılamayan şeyler. Fizik ötesini araştıran ilim, ilâhiyyât. Metafizik bilgilerden çürük bozuk olanları dîne uymaz. Bu ilimler öğrenilince, din bilgilerinin aklî ilimlere uyan ve…
MoreFaydalanılan şey. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Dünyâ hayâtı ancak insanları aldatıcı metâ’dır. (Âl-i İmrân sûresi: 185) Kadın erkek, hiçbir çekinme ve kaçınma olmaksızın berâber oturmak, konuşmak ve görüşmek sûretiyle kadınlara hürmet…
MoreAklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören kimse ile bir konu üzerinde fikir alış-verişinde bulunma; danışma. (Bkz. Müşâvere) Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Onlar ki, Rableri için dâvete icâbet etmekte namazı dosdoğru…
MoreŞerîate (İslâmiyet’e) uygun şey. Tevekkül, sebeblere yapışmayıp, tembel oturmak değildir. Çünkü böyle olmak Allahü teâlâya karşı edepsizlik olur. Müslümanın meşrû bir sebebe yapışması lâzımdır. Sebebe yapışıp çalışmaya başladıktan sonra tevekkül edilir. (Muhammed…
MoreYaratılış, tabiat, huy. İnsanların akılları değişik, anlama kâbiliyetleri farklı olduğundan, herkes yaratıcıyı aradığında O’nu kendi tabîatına, meşrebine, ilim ve idrâkine (anlayışına) uygun bir tarzda tasavvur etmiş tir. Çünkü insan, aklının aczi ve…
MoreŞeyhler, velîler, evliyâ. Şeyh kelimesinin çoğuludur. Bir kimse, meşâyıhın ervâhı (ruhları) hep hâzırdır, bilirler dese, îmânı gider. Allahü teâlânın izni ile hâzır olurlar dese küfr olmaz. (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî ve İmâm-ı…
MoreZorluk, güçlük, zahmet. Babanın evlâdı üzerinde hakk ı, baba kızdığı zaman ondan korktuğunu gösterip ona boyun eğmek, açlık ve meşakkat esnâsında önce babasın ı düşünüp onu kurtarmaktır. Çünkü iyiliğe karşı iyilikle karşılık…
MoreÖrtünmüş, örtülü. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem zamânında, hür kadı nlar mestûre idiler. Bir kadının, hizmetçi olmayıp, hür hanım olduğu mestûre olmasından belli olurdu. (Abdülhakîm Arvâsî) Kadınlar, cihâda mestûre olarak zevci veya…
MoreAbdest alırken ayağın yıkanması farz olan yerini yâni topuklarla birlikte ayakları örten deriden yapılmış su geçirmez ayakkabı. Hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer’i sevip üstün tutmak, hazret-i Osman ve Ali’yi sevmek ve…
MoreMevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin yirmi altı bin beytten meydana gelen ve altı defter olan meşhûr eseri. Mesnevî’deki hadîs-i şerîfte, Peygamber efendimiz ş öyle buyurdu: “İçinizde gizli olan düşmanı anlatsam, yiğitlerin ödü patlar, akıllıları…
MoreMest denilen ayakkabıyı abdestle giydikten sonra, abdest bozulup, yeniden alırken, ayakları yıkamayıp elleri ıslatarak, sağ elin yaş beş parmağını sağ mest, sol elinkini de sol mest üzerine boylu boyunca yapıştırıp ayak parmakları…
MoreCemâatle namaz kılınırken imâma birinci rek’atte yetişemeyen yâni ilk rek’atin rükûundan sonra imâma uyan kimse. İmâm iki tarafa selâm verdikten sonra, mesbûk ayağa kalkarak yetiş emediği rek’atleri kazâ eder (kılar) ve kırâatleri…
MoreKâbe-i muazzamanın yakınında bulunan ve hacda, aralarında sa’y denilen ibâdetin yapıldığı iki tepeden biri. (Bkz. Safâ ve Merve) Son yap ılan asfalt caddelere göre, Mina ile Mekke arası dört buçuk, Mina ile…
MoreDerece, makam. Mukarreb olan büyükler nefislerine köle olmaktan kurtulmuşlardır. Allahü teâlâ için hâlis kul olmuşlardır. Bu mertebe mukarreblerin en üstün derecesidir. (İmâm-ı Rabbânî) Vilâyet yâni evliyâlık mertebelerinin sonu, en yükseği Abdiyyet makâmıdır.…
More