Sözün düzgün, kusursuz ve yerinde söylenmesi. Kur’ân-ı kerîm gibi ilâhî belâgat ve îcâza (az sözle çok mânâ ifâde etme özelliğine) sâhip bir kitap, yalnız Türkçeye değil, hiç bir dile hakkıyla çevrilemez. (H.…
MoreAllahü teâlânın insanları imtihan etmek, denemek için verdiği maddî ve mânevî üzüntü, sıkıntı, musîbet, âfet. Kulumu bir belâ ile ibtilâ (imtihân) ettiğim vakit sabreder şikâyette bulunmazsa, ona etinden iyi et, kanından iyi…
MoreBir şeyin yerini tutan, yerine geçen; başkasının yerine iş yapan kimse. Hasta için hacca gitmek farz değildir. Hac farz olduktan sonra gitmeyip de sonraki seneler hastalanan kimse, yerine başkasını kendi memleketinden bedel…
MoreBir kimsenin aleyhine yapılan duâ. Kendinize, evlâdınıza, bedduâ etmeyiniz. Allah’ın kaderine râzı olunuz. Nîmetlerini artırması için duâ ediniz. (Hadîs-i şerîf-Berîka) Ananın, babanın çocuğuna olan ve mazlûmun zâlime olan bedduâları red olunmaz. (Hadîs-i…
MoreTâlihsiz. Bahtıkara. Beş şey bedbahtlık alâmetidir: Kalb kat ılığı, Allah korkusundan ve günâhlarını hatırlayarak ağlamamak, utanmamak, dünyâya fazla rağbet etmek, uzun emelli olmak. (Fudayl bin Iyâd) Evlâd, ana baba elinde bir emânettir.…
Moreİslâmiyette inanı lması lâzı m olan şeylerin hepsine veya birine inanmayan, dînin emirlerini beğenmeyen, hafife alan, alay eden. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile Peygamberlerin emirlerini…
MoreGücü yeten, kudret sâhibi. Allahü teâlânın sıfatlarından biri; gücü her şeye yeten, hakîkî kudret sâhibi. Âyet-i kerîmede Allahü teâlâ meâlen buyuruyor ki: Bütün mülk ve saltanat, yed-i kudretinde olan Allahü teâlâ, her…
MoreBaşlangıcı olmayan. Allahü teâlânın zâtına âit sıfatlarından. Varlığının evveli, başlangıcı olmayan. Biliniz ki, Allahü teâlâ kadîm olan zâtı ile vardır. O’ndan başka her şey, O’nun var etmesi ile var olmuş, O’nun yaratması…
Moreİslâm hukûkuna göre hüküm veren hâkim. Kâdılar üç kısımdır: Biri Cennet’te, ikisi Cehennem’dedir. Hakkı bilen ve ona göre hüküm veren kâdı Cennet’tedir. Hakkı bilen fakat ona göre hüküm vermeyen kâdı Cehennem’dedir. Bilmediği…
MoreTasavvuf yolunda ilerleyenlerde görülen sıkıntı ve ferahlık. Kabz (sı kıntı, daralma) ve bast (ferahlık ve genişlik) insanı uçuran iki kanat gibidir. Kabz hâli gelince üzülmeyiniz. Bast sâhibi olunca da sevinmeyiniz. (İmâm-ı Rabbânî)…
MoreTeslim almak. Küçük çocuğa yapılan bağışı, kendisi, anası veya velîsi kabz edebilir. (Abdullah-ı Mûsulî) Hibe (karşılıksız bağışlanan ve hediyye edilen mal) kabz edilince mülk olur. Satın alınan mal ise söz kesilince, kabz…
MoreEdille-i ş er’iyyenin (din bilgilerinin elde edildiği delîllerin, kaynakların) üçüncüsü. Bir asırda yaşayan müctehid denilen derin âlimlerin bir mes’elenin hükmünde birleşmeleri, ictihadlarının birbirine uygun olması. Hicrî dördüncü asırdan sonra mutlak müctehîd yetişmediği…
Moreİzin, diploma, şehâdetnâme. Çeşitli ilimlerde üstâdın (hocanın) talebesine, yetiştiğine dâir verdiği belge, diploma. İcâzet verilecek talebenin bâtınının (kalbinin) iyi hâllere kavuşmuş olması, kötü huylardan temizlenmiş, iyi huylarla süslenmiş olması, sabr, tevekkül (sebeplere…
MoreAz söz ile pürüzsüz ve kusursuz olarak çok mânâ ifâde etme. Muhammed aleyhisselâm; “Bu Kur’ân, Allah kelâmıdır, inanm ıyorsanız bir âyeti kadar siz de söyleyiniz. Söyleyemezsiniz” buyurdu. O kadar düşman oldukları, el…
MoreBelli bir menfaati belli bir bedel karşılığında satmak, kirâlamak. Bir mal dînen ve aklen nerede kullanılabilirse, o maksatla icâreye verilir. İcârenin sahîh (uygun, geçerli) olması için ücretin (kirâ olarak ödenecek bedelin) ve…
MoreYoktan var etme, vücûda getirme, yaratma. İnsanlar, mahlûk olduğu gibi, bütün işleri, hareketleri de Allahü teâlânı n mahlûkudur. Çünkü O’ndan başka, kimse bir ş ey yaratamaz. Kendi mahlûk, yaratılmış olan, başkasını nasıl…
MoreKabûl etmek. Müslümanın müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Selâmına cevap vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde bulunmak, dâvetine icâbet etmek, aksırıp elhamdülillah deyince, yerhamükellah diyerek cevâb vermek. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim) Allahü teâlânın duâları kabûl…
Moreİhtiyaç. İslâmiyet; kıyâmete kadar bütün îcâbları, karşılayacak en mükemmel ve en üstün bir dindir. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) Teklif, bir sözleşme için alıcı veya satıcı tarafından ilk söylenen söz. Îcâb ve kabûl, söz…
Moreİmtihan. Allahü teâlânın, kulunu, çeşitli sıkıntılar vermek sûretiyle imtihan etmesi, denemesi. Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: İşte orada îmân sâhibleri ibtilâdan geçirilmiş (Ahzâb sûresi: 11) ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardır.…
Moreİnsanın karşılaştığı, gördüğü veya işittiği hâdiselerden ders alması, kendi hâlini düşünmesi. Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki: Gerçekten onların (peygamberlerin) kıssalar ında, akıl sâhibleri için birer ibret vardır. (Bu Kur’ân) uydurulacak…
MoreŞeytanın isimlerinden biri veya şeytanların reisi. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Onu hâtırla ki meleklere, Âdem’e secde edin demiştik de, iblîsten başka bütün melekler hemen secde etmişlerdi. Ancak iblîs yüz…
MoreEzân-ı Muhammedî okunduğu zaman, her işi terk edip, cemâatle namaz kılmağa gitmek. Namazın kemâl mertebesinde (en güzel ve tam şekliyle) kabûl olmasının şartları; haramlardan sakınmak, huşû (Allahü teâlâdan korkmak), takvâ (Allahü teâlâdan…
MoreBir şeyin kullanılıp kullanılmaması, serbest olma hâli. Bir kimseyi yemeğe çağırınca, önüne konan şey ibâha olur. Ancak yediği mülk olur. Başkalarına veremez. (İbn-i Âbidîn) Yedirme, doyurma. Devamlı hasta veya çok yaşlı olan…
Moreİyi hâle, işe yarar hâle getirmek için yapılan çalışmalar, düzenlemeler. Endülüs müslümanları nın Avrupalılara tuttukları ışık ile, Avrupa’da bir rönesans, ıslâhât hareketi başlamışt ı. Aklî ilimleri öğrenen birçok ilim adamı, akıl ve…
MoreTerbiye etmek, iyi hâle getirmek. Herhangi bir kimseyi ıslâh etmeye çalışmak, ona İslâmiyet’i bildirmekle olur. (İmâm-ı Rabbânî) Kulun ıslâhı kalbinin ıslâhına, bozukluğu da kalbinin bozukluğuna bağlıdır. (Muhammed Ma’sûm-ı Fârûkî) Kim kalbini ıslâh…
MoreAyrı soyda olan, ayrı dilde konuşan değişik kültüre sâhip, şeklî özellikleri bulunan insan topluluğu, millet. Irkçı lık yapan da, ırkçılık için savaşan da ve ırkçılık uğrunda ölen de, bizden değildir. (Hadîs-i şerîf-Ebû…
MoreHürlük, serbestlik. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyup, herkesin hakkını gözetmek. Hürriyet, başıboş kalıp, her istediğini yapmak demek değildir. (Ali bin Emrullah) Maddî ve mânevî her türlü şeyin sevgisinden gönlünü kurtararak yalnız…
MoreHür kadın. Câriye olmayan kadın. Hürre olan hanımlar, namaz kılarken, yüz ve elden başka bütün bedenlerini örter, göstermezler. Câriyeler (hür olmayan kadınlar) ise, sırt ve göbekten diz altına kadar örterler. (Muhammed bin…
MoreErkek ve kadın olduğu belli olmayan, hem erkeklik hem kadınlık uzvu bulunan kimse. Cemâatle namazda, erkekler, imâmın ardında saf olurlar. Erkeklerin ardında erkek çocuklar, onların ardında ise, hünsâlar saf olur. Hünsâların ardında…
MorePeygamber efendimizin, hazret-i Âişe vâlidemize verdiği lakab. Dîninizin üçte birini Hümeyrâ’dan öğreniniz. (Hadîs-i şerîf-Medâric-ün-Nübüvve) Âişe Sıddîka’nın radıyallahü anhâ fazîletleri, üstünlükleri sayılam ıyacak kadar çoktur. Eshâb-ı kirâmın (Peygamberimizin sohbetinde bulunan müslümanların) fıkıh âlimlerindendi.…
More