Türk kültürü ve diline hazırladığı sözlüklerle önemli hizmetlerde bulunan ve Yusuf Akçura’nın tâbiriyle, “sırf neslen Türk olmamasından dolayı, Türklüğe ettiği azîm hizmetleri hiçbir ciddî tedkîke müstenid olmayan zehâblarla örtmeye” uğraşılmadan ve yine…
MoreSadri Maksudî’nin “Emeller üstâdı” olarak andığı “ulu milletçi” ve Yusuf Akçura’nın tâbiriyle hiç kimsenin onun kadar “bütün Türklük gayesini vuzuh, sebat ve ısrarla nazariyatta takip, fiiliyatta tatbik etmeye” çalışmadığı, Türklüğün, milliyetçilik târihi…
MoreGürlek’in tâbiriyle, “hayâtını kitaplarına, kitaplarını millete vakfeden”, Millet Kütüphânesi’nin kurucusu ve Divânu Lûgâti’t-Türk’ü gün yüzüne çıkararak Türk milletine hizmetlerin en büyüğüyle hizmet eden muhibbân-ı kütüb Ali Emîrî Efendi, ebedî Türk yurdu Diyarbakır’ın…
MoreOsmanlı kültürü içerisinde, temsil yeteneği sâyesinde millî irfanımızın bir parçası hâline gelmiş, çeşitli sanat kollarında mütemâyiz Ermeni sanatkârlar da bulunmuştur ve şüphesiz onların katkıları da azımsanamayacak ölçüdedir. Ziya Gökalp’ın tâbiriyle Türk terbiyesiyle…
MoreErzurum’un, Narman ilçesine bağlı bir köyünde Kafkas göçmeni bir babanın oğlu olarak dünyâya gelen Âşık Sümmânî’nin asıl adı Hüseyin’dir. Bir şamanik inisiasyon ritüeline benzetilen ve rüyâyı gören kişiyi kendine gelme, uyanma ânından…
More19 asırda yetişen ve kısacık ömründe önemli bestekâr ve hânendelerimizden biri olarak temâyüz eden Şevki Bey İstanbul Fâtih’te dünyaya gelmiştir. Rüşdiyeyi bitirdikten sonra Mızıka-i Hümâyûn’a hânende olarak giren; fakat saray hayâtından bunaldığı…
More1840’lı yıllarda tüm Avrupa’yı saran ve 1848’de dalga dalga yayılarak Macaristan’da da bir millî uyanış hareketi olarak ortaya çıkan ihtilâller sonucunda Osmanlı ülkesine sığınmış pek çok Macar’dan biri olan ve ülkemizde ihtidâ…
MoreAzerbaycan’ın doğusunda yer alan Şamahı’da, küçük bir bakkal işleten Tâhir Zeynelabdin adlı esnafın oğlu olarak dünyâya gelmiş ve Azerbaycan Türk edebiyâtında modern şiirin kurucusu, satirik edebiyâtın öncü ismi olarak parlayacak Elekber, ilk…
MoreArapça ev, Farsça idam sehbası manasınadır. Tasavvufta Bektaşîlik ıstılahları arasında geçer. Muhibbin, can feda etmek üzere meydanda ikrar verdiği yerin adıdır. Meydânın tam orta yerine dar denir. Biat ve tarikat talkini töreni…
MoreFarsça, kırk anlamına gelen çihil’den düzenlenmiş bir terim. Bir şeyh nezaretinde derviş, karanlık bir hücrede yalnız başına kırk gün süre ile az uyumak, az yemek, az içmek ve mümkün mertebe sürekli ibadetle…
MoreFarsça. Kandil, mum gibi manaları vardır. Topraktan veya madenden yapılmış kandil. İçine yağ konulup yan tarafındaki deliğe bir fitil takılarak yakılırdı. Çerağ, Bektaşîlerde makamlardan biriydi. Burada, diğer makamlarda olduğu gibi niyaz olunurdu.…
MoreTürkçe. Çalab, Allah manasındadır. Sonundaki nisbet yâ’sı ile Çelebî, Allah’a ait adam, Allah adamı demektir. Kibar zarif kimselere de “çelebî adam” denir. XVII. yüzyılın sonlarına kadar bilgin ve soylu kimseler için, yine…
MoreCinlerin şerrine uğrayıp çarpılmak. Cinlerin etkilemesiyle sinir sistemi dumura uğrayıp felç olmuş kişilere “cin çarptı” veya “cin tuttu” denir. Acaba cin veya şeytan insan çarpabilir mi? İşte Bakara Suresinin 275 no’lu âyetinde…
MoreArapça kor, köz, küçük çakıl taşı anlamına gelen cemre kelimesinin çoğuludur. Mina’da kurban bayramı günleri üç şeytanın taşlanması ki bunlar.tasavvufta nefs, tabiat ve âdete işaret eder. Kul, yedişer taşla bu üçünü taşlayıp…
MoreDamadın geline zifafta verdiği hediye anlamında arapça bir kelime. Kırıtma, nazlanma, güzellerin gönül fetheden ve hoşa giden hareketleri. Hakk’ın hüküm ve irâdesinin tecellisi, iyi kötü her olaya “cilve”, “cilve-i İlâhiyye” denir. Arifin…
MoreArapça, çiftleşmekten kesilme anlamına gelir. İstikbalde olacaklardan haber verme ilmidir. Bu işle meşgul olanlara “Cifrî” veya “Ceffâr” denmiştir. Rivayetlere göre bu ilmi ilk kez vaz’ eden Hz. Ali Efendimizdir. Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin,…
MoreArapça kendine çekmek anlamına gelir. Allah’ın kulunu kendi hazretine çekmesi. Cezbu’l-Ervah : Ruhların çekilişi demektir. Münacat, muhataba, sırların müşahedesi ve kalplerin yücelmesi vs. gibi inayet ve tevfikten ibarettir. Harraz bu konuda şöyle…
MoreArapça’dan Türkçemize geçmiş bir kelime olup arazın zıddıdır, kıymetli taş anlamına gelir. Harici aynlarda bulunduğu sırada, mevzuda olmayan bir mahiyyettir, mevzunun mukavvemlere ihtiyacı yoktur. Heyula, suret, cisim, nefis, akıl olmak üzere beşe…
MoreArapça. Güzel, güzellik, iç ve dış güzelliğini ifâde eder. İki türlü cemâl olduğu söylenir, birisi halkın bildiği güzellik, ikincisi hakiki güzellik. Bu da her uzvun, olması gerektiği karakter ve hey’etin en faziletlisi…
MoreArapça. Bir araya gelmek, toplamak, biriktirmek gibi manaları vardır. Tasavvufî bir terim olarak şöyle açıklanır: Öncesiz (kadîm) ile sonradan olan (hadis) arasındaki ayrılığın ortadan kalkmasıdır. Zira, cem’ halindeyken, ruh basireti, Allah’ın zât…
MoreArapça. Ortaya çıkmak, açık ve vazıh olmak manaları vardır. Esasen celî kelimesi hafî’nin zıddıdır. Celiyye, kesin haber (haber-i yakîn) gibi anlamları ihtiva eder. Celâ, vazıh olmak, keşf olmak gibi manalarda kullanılır. Tecellî…
MoreArapça. Ululuk, büyüklük, azamet. Bir şeyin celîl olması, onun büyümesidir. “Merhamet gözünde büyüdü”, ifadesi, bu kabildendir. Allah’ın Celâli ise, O’nun ululuğudur. Kuşeyrî’ye göre, Celîl, yücelik ve ululukla ilgili sıfatlara hak kazanan demektir.…
MoreArapça, ululuk, kudret, icbar, zorlama, Allah’ın yüce kudreti gibi manaları ihtiva eder. İlâhî kudret ve azamet âlemi, varlık mertebelerinden ikincisi. Sûfîye imamları, üç çeşit âlem olduğunu söyler. Bunlardan birincisi latîf meleklerin yaşamakta…
MoreHayaları dip kısmından keserek hadım etme anlamında Arapça bir kelime. Son derece az da olsa, bazı tasavvuf erbabının kendilerini, nefs tehlikesinden emin olmak üzere, iğdiş etme hatasına düştüğü kaydedilir. Bu, İslâm’ın ruhuna…
MoreFarsça. Gönül, ruh gibi manalara gelir. Dervişler için kullanılan bir Mevlevî ıstılahıdır. Kabul olunmak üzere gelen yeni dervişlere, Mevleviler can derler. Can; Mevlevî ana tekkesinde, üç gün Saka Postu’nda oturur, orada kalıp…
MoreSûfînin arzuladığı vuslata kavuştuğu menzilin adı. Bu, gayb âleminde yer alan büyük bir şehir olarak tavsif edilir, batı tarafındadır. Rivayete göre bin kapılıdır.…
MoreFarsça büyükler demektir. Nakşibendiyye tâbiridir. Kâmil mürşidlere, sohbette gönüllere hayat veren, diliyle cevherler saçan ariflere “büzürgân” denir. Bu tâbir “ekâbir” yerine de kullanılırdı: Büzürgân-ı erbâb-ı tarikat (Tarikat erbabının büyükleri) gibi.…
MoreArapça ağlamak anlamına bir kelime. İlk dönem sûfileri Bekkâûn (ağlayanlar) diye anılmışlardır. Ağlama; günah, Allah korkusu, Allah’tan ayrı kalma veya sevgi sebebiyle olur. Kur’an -ı Kerim’de Allah’ın âyetlerini duyan gerçek müminlerin hemen…
MoreHz. Peygamber (s)’i Miraç gecesi taşıyan hayvan. Kur’an-ı Kerim’de adı geçmemektedir. Burak anatomik yapısı itibariyle Katır’dan küçük, eşekten büyüktür, rengi beyazdır. O cennet hayvanlarındandır. İki kanatlıdır. Bunlar sayesinde, bir adımda gözün görebildiği…
MoreArapça, cimrilik anlamına gelen bir ifade. Bu bir nefis hastalığıdır. Bir kimse kendi malından cimrilik yaparsa buna “buhl”, bir başkasının malından yaparsa buna da “şuhh” denir. Hz. Peygamber (s) bir hadislerinde “şuh…
More