“Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.” (İsrâ, 17/34)
Çocukların yetiştirilmesi, topluma kazandırılması anne babalar tarafından çok önemsenen bir durumdur. Ancak anne baba şefkatinden mahrum olarak yetişen yetim çocukların da yetiştirilmesi, bakımının üstlenmesi ve malının himaye edil-mesi gerekir. Bu bakımdan bu çocukları himayesi altında bulunduranlar çocukların eğitimini verdikleri gibi mallarının korunmasını da üstlenmek durumunda kalırlar. Çünkü ayetlerde bu hususun üzerinde önemle durulmakta, yetimlerin mallarını korumayı üstlenenlerin sorumluluklarını yerine getirmelerinin önemine vurgu ya-pılmaktadır.
Konumuzu teşkil eden ayette yetimin malını yemenin haram olduğu bildiril-mekte, o malları zayi etmeden yetimin lehine yerli yerince, artırma maksadıyla ta-sarrufta bulunmanın ise meşru olduğu bildirilmektedir. Yetimler olgunluk çağına ulaşınca artık velilerin onlar üzerendeki himaye hakları sona erer. Bu bakımdan yetim çocukların büyüdükleri zaman mallarının verileceğini düşünerek acele edip, onların mallarını harcamak Allah’ın emrine aykırı davranmak demektir. Bu hususta ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
“Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler diye onların mallarını israf ederek çabucak yemeyin. Kim zenginse kaçınsın, fakir olan da örfe göre yesin.”
İslam’dan önce insanlar, yetimlerin mallarını yerler, onların mallarından yarar-lanmak için yetimle evlenme, ya da onu oğlu veya kızı ile evlendirme yollarına başvururlardı. “Yetimlerin malına yaklaşmayın” ayeti nazil olunca ashab-ı kiram bu durumdan çok endişe duymaya başlarlar. Yetimlerin mallarını hatta yiyeceklerini bile kendi yiyeceklerinden ayırırlar. Bu davranış ise yetimlerin himaye edilmele-rinde birtakım sorunlara yol açar. Ashaptan bir kişi Hz. Peygamberimize yetimleri oturtacak ayrı bir eve, yiyecek ve içecek verecek ayrı bir imkâna sahip olmadıklarını söyler. İşte bu yanlış anlamayı bertaraf edip meseleyi açıklığa kavuşturmak üzere Müslümanları rahatlatan diğer ayet nazil olur:
“Eğer onları da katarsanız biliniz ki onlar kardeşlerinizdir. Allah, fesat yapanı da ıslah edeni de bilir.”
Bu âyete göre önemli olan, yetimi güzel yetiştirmek, onun malını da kendi ya-rarına ıslah edip geliştirmektir. Aleyhlerine olmamak şartıyla yetimlerle beraber oturmakta, onların mallarını kendi malına katıp beraber çalıştırmakta bir sakınca yoktur. Ancak elde edilen gelirden masraf çıktıktan sonra paylarına düşeni onlara vermek veya onların hesabına kaydetmek gerekir.
Cenab-ı Hak, yetim mallarını haksız yere yiyenlerin şüphesiz karınlarını ateş ile doldurduklarını ve alevli ateşe atılacaklarını ayette bildirmiştir (Nisâ, 4/10). Peygam-berimiz de yedi helak eden günahlar içerisinde yetim malı yemeyi saymış ve bundan sakındırmıştır (Buhârî, “Vesaya”, 23, “Tıb”, 38; Müslim, “İmân”, 145). Diğer bir hadiste de Peygamberimiz (s.a.s), İsrâ gecesinde, ağızlarına ateşten taşlar konulan ve böylece azap edilen bir kavmi gördüğünü, Cebrail’e bunların kimler olduğunu sorunca dün-yada yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler olduğunu haber vermiştir (İbn Hibbân, Sahîh, XXIII, 57, hadis no, 5657).
O halde bakımını üstlendiğimiz yetimlerin mallarını artırmak, zayi etmemek hususunda çok dikkatli olmalıyız. Onlar bizim himayemizde iken kendi çocuğu-muzdan da daha fazla ilgi göstermeliyiz. En iyi şekilde onların mallarına yaklaşma-lıyız. O yetim çocukların ergenlik çağına ulaşıncaya kadar adeta bize teslim edilen bir emanetin zarar göreceğini düşünerek üzerine esip, titiz davranmalı ve mallarını korumalıyız.