Yeni hükümetin ilk görevlerinden biri iç ekonomiyi güçlendirmek ve ülkenin mali konumunu güvence altına almak olmakla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri dış ilişkilerini göz ardı edemezdi. Washington dış politikasının temel taşları, barışın korunması, ülkeye yaralarını sarmak için zaman tanınması ve ulusal birleşmenin yavaş yavaş yürümesine olanak sağlanmasıydı. Avrupa’daki gelişmeler bu amaçları tehdit ediyordu. Çok sayıda Amerikalı Fransız Devrimi’ni yakından izliyor ve ona olumlu gözle bakıyordu. Nisan 1793’te gelen haberler, bu çatışmayı Amerikan siyasetinin bir sorunu yaptı. Fransa Büyük Britanya ve İspanya’ya savaş ilan etmişti ve Fransa’nın, Yurttaş Genet olarak bilinen yeni elçisi Edmond Charles Genet Amerika Birleşik Devletleri’ne geliyordu.
Kral XVI. Louis’nin Ocak 1793’te idam edilmesinin ardından, İngiltere, İspanya ve Hollanda Fransa ile savaşa girmişlerdi. 1778 tarihli Fransız-Amerikan İttifak Andlaşması uyarınca, Amerika Birleşik Devletleri ile Fransa sürekli olarak müttefik kalacaklardı ve Amerika Batı Hint Adaları’nı savunması için Fransa’ya yardım etmek zorundaydı. Buna karşın, askeri ve ekonomik açılardan çok zayıf bir ülke olan Amerika Birleşik Devletleri, büyük Avrupa güçleriyle yeni bir savaşa girebilecek durumda değildi. Washington 22 Nisan 1793’te, Amerika Birleşik Devletleri’nin “savaşan taraflarla dost ve onlara karşı tarafsız” olacağını açıklayarak, bağımsızlığına olanak vermiş bulunan 1778 andlaşmasının hükümlerini iptal etti. Genet geldiğinde, pek çok vatandaş sevgi gösterilerinde bulundu; fakat, hükümet tarafından soğuk bir resmiyet içinde karşılandı. Buna kızan Genet, ele geçirilmiş bir İngiliz gemisinin korsan teknesi olarak donatılmayacağı yolunda verilmiş bulunan sözü ihlal etti. Bundan sonra da, hükümeti atlayıp konuyu doğrudan doğruya Amerikan halkına danışacağı tehdidinde bulundu. Kısa süre sonra da, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa Hükümeti’nin onu geri çağırmasını istedi.
Genet olayı, Büyük Britanya ile ilişkilerin doyuruculuktan çok uzak bulunduğu bir sırada, Ameika’nın Fransa ile olan ilişkilerini de gerginleştirdi. Batı’daki kaleler hala İngiliz askerlerinin işgali altındaydı, Devrim sırasında İngiliz askerlerinin götürdüğü mallar ne iade edilmiş ne de bedeli ödenmişti ve Fransa limanlarına gitmekte olan Amerikan gemilerine İngiliz donanması tarafından el konuluyordu. Washington, bu sorunları çözümlemek amacıyla, Yüksek Mahkeme’nin ilk başkanı John Jay’i özel elçi olarak Londra’ya gönderdi. Jay, görüşmeler sonunda, İngiliz askerlerinin batıdaki kaleleri boşaltmasını sağlayan bir andlaşma imzaladı ve İngiltere tarafından 1793 ve 1794’te el konulmuş bulunan gemilere ve taşıdıkları yüklere karşılık Londra’nın tazminat ödeyeceği konusunda söz aldı. Andlaşmada, Amerika’nın Batı Hint Adaları ile olan ticaretine büyük sınırlamalar getirilmesi ve ne gelecekte Amerikan gemilerine el konulmasından ne de Amerikalı denizcilerin zorla İngiliz donanmasında görevlendirilmesinden söz edilmiş bulunması, A.B.D.’nin çok zayıf bir durumda olduğunu gösteriyordu. Jay ayrıca, İngilizlerin, donanmaya ait malların ve savaş malzemesinin kaçak mal sayıldığı ve tarafsız gemiler tarafından düşman limanlarına taşınamayacağı yolundaki görüşlerini de kabul etti.
Jay’ın imzaladığı Andlaşma, artık Cumhuriyetçiler olarak tanınan Antifederalistlerle Federalistler arasında hararetli dış politika tartışmaları başlamasına neden oldu. Temsil ettikleri çıkar çevreleri İngiltere ile yürütülen ticaretten yararlandığı için, Federalistler İngiltere yanlısı bir siyasetten yanaydılar. Bunun aksine, Cumhuriyetçiler, daha çok ülküsel nedenlerle, Fransa’dan yana davranıyor ve Jay Andlaşması’nın İngltere’ye çok fazla çıkar sağladığını düşünüyorlardı. Yine de, uzun tartışmalardan sonra Senato andlaşmayı onayladı.