10. asırda Türkistan’da, başkenti Kâşgar olan ve İslâm medeniyet dâiresi içinde şekillenen Türk kültürünün ateşini yakan Karahanlılar’ın bu çerağın tutuşmasından bir asır sonra Türk dili sâhasında ortaya koydukları, Batı’da prenslerin aynası, İslâmî literatürde ise nasihatü’l-mülûk veya siyâsetnâme, pendnâme gibi adlarla anılan türe dâhil edebileceğimiz büyük Türk eseri Kutadgu Bilig’in Balasagun doğumlu müellifidir.
Yûsuf Has Hâcib, Kâşgarlı Mahmud’un da mensup olduğu, bilhassa erken dönemlerdeki Arap ırkçılığı politikalarına tepki olarak doğup mevâlî denilen Arap olmayan unsurların devlet kademelerinde çeşitli görevler aldığı Abbâsîler döneminde siyâsî, fikrî ve edebî bir hareket olarak tebârüz eden ve Araplar dışındaki halkların üstünlüğü düşüncesini güden şuûbiyyenin mensubu bir şuûbî olarak kabûl edilir. Bunu bilhassa Kâşgarlı Mahmud’un Türklüğün övüncü olan sözlüğü Divânu Lugâti’t-Türk’te milletimizi ve dilimizi yücelten çeşitli ifâdelerinde görmekteyiz. Dolayısıyla her iki büyük Türk’ün Türk milliyetçiliği târihinin en eski sîmâlarından olduğunu söyleyebiliriz.
İslâmî Türk edebiyatının ilk Türkçe eserlerinden olan ve bugün elimizde biri Uygur diğer ikisi Arap harfleriyle basılı üç nüshası bulunan; fakat özgün alfabesi hakkında net bir bilgiye sâhip olmadığımız Kutadgu Bilig, “Mutluluk getiren bilgi”, “Kutlu olma bilgisi” olarak anlayabileceğimiz bir başlıktır. Bununla berâber Arapça’da devlet kelimesinin yüklendiği siyâsî gücü elinde bulundurma, iktidar ve hâkimiyet kavramlarının Türkçe kut’a aktarılmış olduğunu da söyleyebiliriz. Bu büyük kitap, dünyevî iktidar ve uhrevî saadetin kaynağı olan bilgiye düzülmüş anıtsal bir övgüdür.
Tıpkı Yunan düşüncesinde veya totemizmde her fikrin, kavramın kişileştirilerek ifâde bulması gibi Kutadgu Bilig’te de kurgu dört soyut ilkenin personifikasyonu olan şahıslar yoluyla oluşturulmuştur. Bunlar, adâleti temsil eden hâkân Kün-Togdı, devleti ve kutu temsil eden vezir Ay-Toldı, aklı temsil eden bilge Ögdülmiş, âkıbeti temsil eden zâhid Odgurmış’tır.
Çeşitli diyaloglarla süren eserde Türk devlet felsefesinin temel ilkeleri, hâkândan aşçıbaşına kadar görev ve meslek sâhiplerinin, saray bürokrasisinin nitelikleri, tâcir, zanaatkâr, şâir, çiftçi ve sâir zümrelerin devlet idâresi ve cemiyet içindeki hareket tarzlarından bahsedilmektedir. Bununla birlikte Kutadgu Bilig’i sâdece 10. asır Türk bürokrasisi ve devlet idâresi üzerine bir didaktik eser olarak tanımlamak yanlış olur. O, yazıldığı târih kesitinde çok önemli bir yer işgâl etmektedir. Kutadgu Bilig, Müslüman Türklerin Anadolu’ya doğru uzandığı ve bu coğrafyaya gönderi yıkılmaz bir bayrak dikmek üzere oldukları bir çağda, 1069 – 1070 yıllarında tamamlanıp Karahanlı hükümdârı Süleyman Arslan Hâkan oğlu Tavgaç Ulu Buğra Hân’a sunulmuş ve kendisine ulu hâciblik unvânını getirmiş bir siyâsetnâme ve nasihatnâme olmanın ötesinde bir ahlâk ve bilgi felsefesi eseridir. Onda dünyevî iktidâr ve uhrevî saadetin kabı olarak çatışmak üzere birbirine sokulan ferdî ve sosyal çelişkilerin dengeli bir ahlâkla nasıl telif edileceğinin yollarını buluruz. Zamânın geçiciliğinden bahsederken türlü sosyal ilişkilerin normlarını kurarak maddî dünyaya da sıkıca tutunan bu kitap, Müslüman Türk kültürünün şafağında, büyük sözlüğümüz Dîvânu Lûgâti’t-Türk’le çağdaş ve onun gibi âbidevî bir eser olarak millî kültür ve irfânımızın burçlarından birini oluşturmakta; Türk kılıcı bir taraftan Anadolu’da sadme sadme inşâ edeceği Türkiye’yi yükseltmeye başlarken, tâze îmân kaynaklarından beslenerek yeni medenî hamleler yapmak üzere hareketlenen Türk kaleminin en yüksek nişanlarından biri olarak ışıldamaktadır.
Göktürk Ömer Çakır