“Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl, 8/46)
Sabır; sıkıntılara, zorluğa, haksızlığa ve herhangi bir sebepten dolayı başa gelen üzücü olaylara karşı dayanma gücüdür. Başımıza bir sıkıntı geldiğinde, bir felakete uğradığımızda, hoşumuza gitmeyen olaylarla karşılaştığımızda; figan etmeden, is-yan seviyesine ulaşmadan, her şeyin Allah’tan geldiğine inanıp bu sıkıntılara karşı sonuna kadar sebat göstermemizdir. Çünkü Allah, her türlü ızdırap karşısında is-yan etmeyen ve kendisine sığınan kulunu çok sever, sabredeni esenliğe kavuşturur. Unutulmamalıdır ki Allah’ın bir ismi de “sabur”dur.
Yetmişten fazla âyet-i kerimede sabırdan, sebattan bahsedilmektedir. Sabrın üst mertebesi düşmana karşı savaşırken, gece karanlığında hudut boylarında nöbet tu-tarken müslümanın göstereceği sebattır. Vatan savunmasında ve düşmanla savaş esnasında askerin gösterdiği sabır ve kahramanlığa yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle işaret buyurmaktadır:
“Eğer içinizden sabırlı yirmi kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içiniz-de (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler… Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl, 8/65-66).
Aslında sabır, insan gücünü aşan güçlüklere karşı koymak, paniğe kapılmamak ve tahammül göstermektir. Allah (c.c) sabredenlere mükâfatlarını hesapsızca verece-ğini müjdelemiş ve onları övmüştür. Çeşitli işkencelere uğrayan Hz. Musa’nın kav-minin güç kaynağı Allah’tan sabır dilemek olmuş ve onlar: “Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür” diye dua etmişlerdi. Sevgili
Peygamberimiz ve ilk müslümanların, yapılan işkence ve eziyetlere nasıl sabır ve tahammül gösterdikleri bilinen bir husustur.
Yüce Rabbimiz, insanlara sıkıntılar verir, hastalıklara sevk eder. Ancak bütün bunların yanında belki de en büyük nimet olan sabır kavramını yaratmıştır. Bizlere düşen görev ise Allah’a sığınıp sabretmemiz ve sonunda kazanacağımız ecri bekle-memizdir. Allah bize neden sıkıntı veriyor, neden bunlar başımıza geliyor, diye asla üzülmemeliyiz. Çünkü Allah, çok sevdiği peygamberlerini dahi bela ve musibetlerle imtihan etmektedir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
“İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdi. Onları da rahme-timize dâhil ettik, şüphesiz onlar salih kimselerdendi.”
Bazen öyle anlar olur ki insan artık dayanamaz hâle gelir. Başarılı olmak için çalı-şır, didinir ama en yakınlarından bile takdir göremez. Ancak her ne olursa olsun, bu şekilde sıkıntı içerisinde olanlar her zaman sabretmeli, Rabbine sığınmalı ve meta-netle sabrederek kendini böylece kanıtlamalıdır. Yeter ki biz sabredelim ve kâinatın yegâne sahibi olan Halik’ımıza sığınalım. Çünkü Allah, sabır gösterilmesi gereken yerde sabırlı olanlara hesapsız sevap ve mükâfat vaat etmiştir.
Bizim için mutlaka hayırlı olduğuna inandığımız sabır, bütün peygamberlerin ortak sıfatıdır. Allah’ın dinini tebliğ ederken hepsi çeşitli sıkıntılara uğramış, ken-dilerine eziyet edilmiş, yurtlarından çıkarılmıştır. Hükümdarlar tarafından zindana atılmış ama onlar daima sabretmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin sabrını dile getiren pek çok ayet-i kerime vardır. Resûlullah’ın hayatı ise baştan sona en gü-zel sabır örnekleri ile doludur. Bu sebeple her müslümana düşen görev, kurtuluşun sabırda olduğunu düşünerek, Allah’tan sabır dilemek ve sabırlı olmaktır.
Hz. Peygamber, nübüvvetini açıkladığı zaman müşriklerden büyük tepkiler gör-dü, katlanılmaz sıkıntılara göğüs gerdi, ama yılmadı, hep çalıştı ve hep sabretti. Bir tane insanı dahi kazanmayı kâr saydı. İşte asıl zafer budur.
Unutmayalım ki Cenab-ı Allah’a tam bir teslimiyet gösteren, sabırlı kullara müj-deler vardır ve zafer sadece sabırla elde edilir.