Arapça, öz demektir. Bir şeyin kendisi, bir şeyi, o şey yapan ve öteki şeylerden ayıran mâhiyet. Zât, isimlerin ve sıfatların vücudlarında değil aynlarında kendisine dayandığı emr. Her isim veya sıfat bir şeye dayanır. Bu şey, o zâttır. O şey Anka gibi ma’dûm veya mevcud olsun, her iki durumda eşittir. Mevcut iki çeşittir: Biri sırf mevcuttur, bu, Allah’ın zâtıdır. Diğeri, ademe bitişmiş mevcuttur. Bu da mahlukatın zâtıdır. Allah’ın zatı, kendinden ibarettir ki Allah kendi (nefsi) ile mevcuttur. Zira O, nefsiyle kâimdir, (kendi başına varlığını sürdürür). İsim ve sıfatlara müstehak olan bu şey, kendi hüviyetiyledir. Allah’ın zâtı, ehadiyyete ait gaybdır, her-hangi bir ibarenin mefhûmu ile idrak edilemez, bir işaretin malûmu ile de anlaşılamaz. Varlıkta O’nun zatı için münasib, mutabık, aykırı veya zıt bir şey yoktur.