Arapça, unutmanın zıddı olan hatırlamayı ifade eden bir kelime. Korku (havf) veya sevginin çokluğu sebebiyle, gaflet meydanından müşahede alanına çıkış. Zikir, ariflerin yaygısı, mu-hiblerin sağlamca bastığı yer, âşıkların şarâbıdır. Zikrin hakikati, zikredilen (Allah) den başkasını unutmaktır. Kısımları a) Lisanın zikri: Bu, kalpten yardım görür, muhib sürekli tekrarla bundan tad alır, onun adını işitmekten hoşlanır, b) Kalbin zikri: Havassın zikridir. Sevilenin hakikatinin kalpte tasavvuru ve bu tasavvurda yoğunlaşmaktır, diye tanımlanır. Bu münacattır. Her ne kadar, nefs-deki mananın tercümanı olsa da, böyle münacaatlara “tefrika (ayrılık, ayrı bulunma) münacâtı” denir, c) Sırrın zikri: Havâssû’l-havasdan olan vuslat erbabının makamı budur. Bu, zikredenin topyekûn mezkûrda yani zikredilende erimesi ve sonunda da, izinin kaybolması şeklinde tecelli eder. Bu durumda zikredilen zikreden olur. Zikrin belirli bir vakti yoktur. “Ekimi’s-salâte li-zikrî” (Beni zikretmek üzere namaz kıl) (Taha/14) âyet-i kerimesine göre namaz bir zikir olduğu gibi, “Allah’ı zikretmek çok büyüktür” (Ankebut/45) âyetiyle de ilâhî bir değerlendirme ile yeri tesbit edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de cihad, namaz, oruç, zekat, hac vs. gibi dinin temelini teşkil eden i-badetler için, “ekber” ifadesi kullanılmamışken, sadece “zikr” için bu durumun söz konusu olması, üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir husustur. Ancak, bu arada şu hüküm cümlesini kullanmaktan geri duramayacağız: Zikir, her ibadette öz olarak bulunmaktadır. Zikir bütün ibadetlerin ortak paydasıdır. Adeta zikir kaplam, ibadetler içlem konumundadır. Namazla Allah’ı zikir, zekatla Allah’ı zikir, oruçla Allah’ı zikir, cihadla Allah’ı zikir… İbadetler, sanki Allah’ı zikretmenin farklı şekilleri gibidir. Zikr mastarı, Kur’an’da çeşitli kalıplarda 291 kere kullanılmıştır.”Beni zikrediniz ki, Ben de sizi zikredeyim…” (Bakara/152). Bu tür mukabele olayı, sadece zikirdedir ve âyet (Bakara/152) ile sabittir. Her ibadette bir şekil sayı söz konusu olmadığı gibi (Ahzab/41), Allah’ı zikir, günlük hayatın hemen her safhasında, ayakta, otururken, yatakta, yan yatarken mümkündür. Yani zikrin icrasında diğer ibadetlerde olduğu gibi, bir şeklîlik ve belirli şartlar söz konusu değildir.Kalp ehli bir zat şöyle der: “Üç şeyde nefsinizin tatlılık duyup duymadığını araştırınız. Bunlar namaz, zikir ve Kur’an okumaktır. Eğer bunlardan tatlılık duyar, lezzet alırsanız ne âlâ! Lezzet alamazsanız, hakikat kapısı size kapanmış demektir”. Zikrin insanın varoluşa katılmasındaki incelik kısaca şu şekilde gerçekleşir:
Kişi çok zikrettiğini sever, sevdiğini tanır, tanıdığına teslim olur, teslim olduğuna da dost olur, kul olur.
Kurtulmağa girdab-ı batardan zikret
Lahavle velâ kuvvete illâ billâh.
Fanî